Ana içeriğe atla

Sıkkın ve Bıkkın Kalemimden

Evrendeki tüm fizik kuralları neden bildiğimiz şekliyle var oldu? Yüksekten bırakılan bir cismin havaya uçtuğu bir kural neden bizim evrenimizde var olmadı? Gezegenlerin küp şeklinde olduğu ve harmonik hareket yaptığı bir evren neden değil bizimkisi? Fiziğin ve evrendeki diğer tüm bilim dallarının tamamen cüzi iradelerimizle neden öyle olduğunu sorguladığımız gerçekleri açıklamak için var olduklarını sanıyorum. Aksi halde insan gerçekten kafayı yiyebilirdi. Diğer yandan insan kendi içine de yöneliyor, varlığının kaynağını merak ediyor. Sıkıştırıldığı boyutları aşmak, boyutlardan bağımsız olanı bulmak istiyor. Her şeyin merkezini, idrak noktasının sonuna varmayı arzuluyor. Yine boyutlar arasına ve cüzi iradesinin içerisine sıkışmış insan düşüncelerinde kayboluyor, bir ilerleme katedemiyor. Bu esaretin farkına varamayan insan gayet memnun, zevk-ü sefa içerisinde yaşıyor. Dünyada var olan tüm hazları tatmaya, her çiçekten bal almaya soyunuyor. Neden? Çünkü doldur boşalt mekanizmamız var. Haz ile doldurduğumuz kabımızı delen tüm negatif etkiler hazzımızı azaltıyor. Bu durumda insan tekrar hazza ihtiyaç duyuyor. Bunun için maddi manevi tüm varlıklarını seferber ediyor. Dur durak bilmeyen bu haz takibi insanı "sıkılma" işkencesinden kurtarıyor olabilir yalnız insanı düşünmekten alıkoyuyor. Özetle, yalnızca içsel bir düşünme etkinliğinde bulunmamış insan düşünmekten sıkılır, kaçar.
Wild (Yaban): Hayatta en zor olanı, kendi içine yapılan yolculuktur.
Düşünmek sakinlik ister, sükunet ister.
İnsan libido seviyesinin gerektirdiklerini yapamadığında kabını hazla dolduramadığında sıkılıyor, bunalıyor, kendini bu sıkıntılı halden kurtaracak şeyler yapmak istiyor. Bunu ona iten şey işte bahsettiğimiz haz arayışı, doyuma ulaşma gereksinimi. Peki haz doyumuna ulaşamayan insana ne oluyor? Sakinleşiyor, sükunet haline bürünüyor, yavaş yavaş içine, hiç de görmek istemeyeceği karanlık dünyasına girmeye başlıyor. Fiziksel aktivitesi minimuma inerken zihinsel aktivitesi maksimuma ulaşıyor. Bunu bir aktivite olarak görmenin yanlış olduğunu düşünebilir insanlar. Fakat düşünen kesim tarafından bakıldığında bunun en yüce aktivite olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Belki görünürde hiçbir sosyal aktivitede bulunmayan, adeta ot gibi yaşamak olarak tabir edebileceğimiz bir yaşam süren kişinin bu durumdan sıkıldığını düşünebilirsiniz. Yalnız o zat aksine kendi içine yaptığı yolculuklardan elde ettiği hazzı dünyadaki hiçbir hazza değişmeyecektir.

Size verilen şeyler dünya hayatına ilişkin geçici doyumlardan ve yine dünyada kalan süs ve eğlenceden ibarettir; oysa, Allah katında kazanılanlar daha hayırlı, daha kalıcıdır. (Buna rağmen) Aklınızı kullanmayacak mısınız?
(28-Kasas/60)

Soruyorum neden sonsuzu arzulamıyoruz? Geçici doyumlar anı kurtarırken belki halimizden oldukça memnunuz. Peki ya sonrası?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

komm süßer Tod

gel, tatlı ölüm, gel her geçen gün sana daha da yaklaşmış olmanın mutluluğu içerisindeyim, gel sonsuz güzelliğine ebedî huzuruna zamansızlığına, acımasızlığına açtığın şefkat dolu kollarına hayranım vuslatımız uzaktır belki ama derin bir sadakatle beni beklersin, bilirim o gün de gelecek gel, tatlı ölüm, gel her geçen gün sana daha da yaklaşmış olmanın mutluluğu içerisindeyim, gel

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen