Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Artık düşünmek değil hissetmek istiyorum

Artık düşünmek değil hissetmek istiyorum Güvenmek koşulsuz şartsız Bilmek istiyorum Gözlerimi kapatıp güneşe dönmek Görmeden de aydınlanıp hakikatle ısınmak Keşfetmek istiyorum Uzak diyarlardaki yüce yüreklere Burdaymışçasına dokunmak Hemhal olmak istiyorum Kötü veya iyi seçmeden Yaşamak istiyorum  Sevmek istiyorum sonra En sevimsiz görünenin ötesini O en gizli saklı yanını insanın Buruk ve garip hikayesini Bilmek istiyorum Yıldızlar patlamadan ölüm çağırmadan Bir zerre olsun hilkati hissetmek  Ağırlığı altında ezilip Hiç olmak istiyorum Nihayet cesedimden taşıp semada genişlemek Ruhumun membaına ulaşmayı diliyorum
En son yayınlar

Vazife

Şehrin 5 senede uğradığı değişim oldukça şaşırtıcı ama bir yandan da beklenebilecek düzeyde idi; reklam tabelalarını süsleyen, geceyi gündüze çeviren göz kamaştırıcı neon ışıkları; caddelerinden oluk oluk akan insan kümeleri; tabiatıyla insanı büyüleyen, çeken sahili ve yoldan geçeni içeriye davet eden, sokaklara taşmış estetik müzikler, bunlar şimdilik aklına gelen olası sebeplerdi. Pek zevk aldığı müşahede eylemine döndü çarçabuk, taksi penceresinin elverdiği ölçüde. "Türlü türlü insan var şu dünyada" demekten kendini alamazdı ne zaman yüzünü beşeriyete çevirse. Hepsinin ardında farklı hikâyeler, farklı dünyalar, farklı keşmekeşler; kimilerinin yüzünde bunlara dair ipuçları, kimilerinde ise buna imkân vermeyen ustalıkla örülmüş duvardan suratlar. Sıradaki soru da hiçbir zaman ıskalamazdı: Acaba ben nasıl görünüyorum, nasıl bir intiba uyandırıyorum dışarıdan gözlemleyene? Terzi kendi söküğünü dikmezmiş. Her zaman yanıtsız kalan bir soru, buram buram saflık kokan bir soru, Do

Ahiret inancı ve yaşama dürtüsü üzerine 

Ahiret inancı olanlarınız, hesap, sorgu, terazi kavramlarını yaşamınızın belli dönemlerinde masaya yatırmışsınızdır muhakkak. Ömrünüz boyunca hanenize pozitif yazılmış -ya da en azından öyle sandığınız- binlerce amelden, işlenen suçlar, kırılan kalpler, gaspedilen kul hakkı gibi sol tarafınızdaki melekçe kaydolunan, kasanıza kim bilir bilmem kaç negatif katsayı ile giren amelleriniz çıkarıldığında ne kadar ahiret akçenizin kalacağını belki tahayyül ediyor, endişeyle karışık bir eylem planı hazırlığına girişiyorsunuz. Bu planların ne kadar etkisiz, kısa süreli ve çevre uyaranlarla kolaylıkla darmadağın olduğunu acı ile tecrübe etmişsinizdir de. Tam bu noktada insan aklediyor ve basit bir ticari zekayla ahiretin tarlası olan şu dünyadan en ideal zamanda ayrılmanın en karlı iş olacağını tasavvur ediyor. Eller semaya kalkıyor ve yürekteki müşkül ile "Allah'ım canımı en günahsız olduğum, benden en razı olduğun zamanda al ki ahirette müflislerden olmayayım." diye niyaz etmek ge

İki Ay

İki ayımız yazısız geçmiş, varsın öyle olsun. Vâkıâ, bu durumun geçen vaktin mahiyetine tevafuk ettiğini söyleyebilirim: boş, sefil, verimsiz. Tefekkürden, alın terinden fazlasıyla uzak kaldım. İster istemez aziz dostumu yâd etmeden duramıyorum, kim düşünebilirdi muntazaman tenkit ettiğimiz yaşam biçimimizden de mahrum kalacağımızı? İstediğimiz bazı şeylere sahip değildik belki, işte tehlike, sahip olmadıklarımız sahip olduklarımızı gölgelediği zaman baş gösteriyor. En azından bu hakikati bir kez daha tespit etme fırsatı bulduk. Şükretmeyi bilmeli. Uzun zamandır deneyimlemediğim, muhtemelen de deneyimleyemeyeceğim bir boşluk. İndividüye karşı içtimai hayatın ağırlığını, önemini hissettirmesi. Yarım kalan tasarılarına, yüz üstü bırakılan hissiyata üzülmeden edemiyor insan, "zamanı değilmiş" demekle yetiniyor. Aynı şans bir daha yakalanır mı, şüpheliyim. Zamana bırakmalı. Tek tesellim Kaguya-sama gibi bir şaheserin yeni sezonu ile müşerref kılınmam. Tabii Mahoutsukai no Yo

Podcast: Kişilik

İlk podcast çalışmamızı sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Dilimiz döndüğünce "kişilik, karakter, mizaç" kavramlarını konuştuk ve irdeledik.

Boş Vakit

Yazık, çok yazık, mütemadiyen tenkit ettiğim üretkenlikten uzak yaşam tarzına kendimi teslim ettim, en kötüsü de bunu bilmeme rağmen müdahale etmiyor olmam. Hiçbir zaman susmayan zihnimdeki "ders çalış" komutuna kulak asmamayı geçtim, artık ne güzel bir film veya anime izliyor, derin ve kişiyi düşünmeye sevk eden kitaplar okuyor, bir şeyler yazıp çiziyorum, ne de bilgi müktesebatımı geliştirmeye çabalıyorum. Varsa yoksa oyunlar ve oyunlar, oyunlar ve oyunlar. Neden bu kadar itici geliyor süper-egomun işaret ettiği eylemler, açıkçası tam manasıyla idrak edebilmiş değilim. Aslında çok basit bir nedeni var: Canım istemiyor. Ama bunun altında yatan sebepler neler, esas soru bu. Malum hadiselerin bahşettiği bu boş zamanı iyi değerlendirmek gerek. Yabancı kaynaklarda "time management" şeklinde ifade edilen zaman yönetimi ne kadar vurgulanırsa vurgulansın önemi teslim edilemeyecek bir mefhum. Gayet tabii dinlenmeye, oyun oynamaya, stres atmaya muhtacız, lakin bu dinl

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen