Ana içeriğe atla

Kokuşmuş Beyinler

Esaret (Captivity)
Sıradan bir beynin içinde kokuşmuş beyinler görüyorum. Sıradan beyinlerin de diğer sıradanların içinde kokuştuğunu. Bu devran böyle mi gider yahu? Kutsiyet atfedilen, sürekli bizi biz yapan en ehemmiyetli unsur olduğu söylenen, kullanımının kişiye münhasır olması lazım gelen irademizi neden bir başkasına emanet ederiz? Marjinal fikirlere karşı adeta yargısız infaz kurumu gibi çalışan toplumun bu duruma büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum. Bazı normlara uyması istenen kişinin farklı mutfaktan bir yemeği tatma, farklı fikirden bir kitap okuma, farklı türden bir müziğe ilgi duyma gibi gayet doğal haklarından mahrum kalması ve en acısı bunun farkında olmaması onu bazı güruhların gözünde belki ideal bir kişi yapabilir. Ancak mesele bir "birey" olabilmekte. "Söz dinle yavrum itaatkâr ol!" denilen, basma kalıp fikirlerin içinde boğulmuş çocuğun o yaşlarda ebeveynlerini süblime etmesinin sağladığı kolaylıkla kabul ettiği doğrulardan ileriki yaşlarda kopabilmesi gerçekten zor görünüyor.
Kendi yolunu tutmasına imkan tanınmayan bir kişi söyleyin nasıl bir birey olabilir?
Galiba bir yolu var: İradeyi ödünç vermek. Kendi kararlarını verebilecek yetkinliğe ulaşıncaya kadar insanın iradesini bir başkasına ya da başkalarına emanet etmesi kanımca gayet makul. Yalnız buradaki nüansa dikkat çekmek isterim. İnsanın kendi kararlarını verebilecek yetkinliğe ulaşma sürecine kadar olan süreç bu. Bu yetiye sahip olup hala başkalarının iradesinde yaşayan, başkalarının yaptırımlarına boyun eğenler işte birey olmayı başaramamışlardır. İşte tasvir ettiğimiz gibi başka beyinlerin kapattığı, çevrelediği, yakıtı olan düşünme eyleminden mahrum bu beyinler adeta kurtlanıyor, çürüyor, kokuşuyor. Bildiğiniz, esaretin dik âlâsı bu. Koca bir evrende farkında olmadan esir kalmak bu. Bir zindan ya da bir kafeste kalmaktan beteri. Velhasılıkelam, söylemlerimiz önce özümüze sonra sizlere efendim. Bir yakarış bir serzeniş bizimkisi. Kömürü fikirden bir lokomotif bindiğimiz. Yolumuz fazilet yolu aydınlık yolu vesselam.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Boş Oda

Boş oda ve sesler Bomboş... Boş bardakta yıllanmış kahve tortusu Sessiz bir cızırtı fonda 80'lerden kalma bir radyo Kusursuz bir armoni geliyor kulağa Ecnebi bir kondüktörün elinden Ve yağmur Ritmik şakırtısı Üzerine birkaç nota Hançerliyor sanki Uzatıp kanlı elini meçhul Sesler ve boş oda

Fikirlerin Çarpışması

Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar. Namık Kemal'in bu veciz sözü, mutlak doğruya ulaşmayı amaç edinmiş felsefenin yöntemini teşkil eder. Mesele bir fikrin onaylatılması değil; farklı fikirleri dinlemek ve bu fikirlerin doğru kısımlarını tözümüze kazandırmaktır. Ancak bu suretle mutlak doğruya olabildiğince yaklaşabilir, bu şekilde tatmin olabiliriz. Yalnızlık ne kadar süblime edilirse de hakkı teslim edilemez belki; lakin çevreyle münasebetin, müşahede eyleminin ve en önemli meziyetlerimizden birisi olan konuşmanın da ayrı önemi vardır. Unutmayalım ki yüzyıllar geçmesine rağmen iptidai niteliklerimiz hâlâ yerli yerinde, bunlardan en önde geleni olan aidiyet doyurulması gereken en büyük ihtiyaçlardan birisi. Türdeşleriyle iletişim kurmaktan yoksun beşer hayattan kademe kademe kopar, işte o zaman yalnızlık marazi mahiyet alır, tefekkür yerinde sayar, dogmatik hâle gelir ve faydadan çok zarar getirir. Önümüze çıkan yeni mesele: Doğru kişilerle münasebet kurma. Müşahe...