Ana içeriğe atla

Geçmiş Üzerine

Birçok insanın dert yandığı bir durumdur geçmişi unutamamak. Yaptığı hataları, yanlış hareketleri bir türlü silemez hafızasından. Keşkelerle geçirir koca bir ömrü. Öte yandan bazıları da vardır ki çabucak unutur,  hiç olmamış gibi yaşar geçmişini. Küçük bir kısım
da geçmişte yaptığı davranışlardan ders alarak geleceği inşa eder; geçmişi silip, atmaz hatalarını görmezden gelmez, aksine onlar beni olgunlaştırdı der. Nitekim Hz. Mevlana “Hamdım, Yandım, Piştim” diyor. Yanma aşaması insanın canını yaksa da sonucunda bir eser ortaya çıkıyor. Kainatın mükemmel ve bir o kadar da esrarengiz eseri olgun insan.

Elbette geçmiş yaşadığımız sürece zamansal olarak artmaya devam edecek ve hatalarımızla bezenmiş bir şekilde orada duracaktır. Gelelim yine geçmişi unutamayanlara. Geçmişte takılıp kalanlar ne şimdiki zamanı ne de gelecek zamanı yaşayabiliyorlar. Bunun psikolojik boyutu olduğu kadar sosyolojik de boyutu var. Karşılıklı ilişkilerinde tutarsız davranışlar, diyaloğu devam ettirememe gibi sorunlarla karşı karşıyalar. Neden böyle oldu, şurada şu hareketi neden yaptım tarzı sorularla akıllarını her geçen gün bulandırmaya devam ederler. Bazıları da şimdiki zaman duvarını aşamamış geçmişte yaşamaya başlamıştır. Hatta şimdiki zamanla ilgili bir soruya yanıt veremeyebilirler.

Sonuçta geçmişin karakterimize ve yapacağımız hareketlere çok büyük etkisi olduğu aşikar. Yeter ki geçmişi doğru okuyalım…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

komm süßer Tod

gel, tatlı ölüm, gel her geçen gün sana daha da yaklaşmış olmanın mutluluğu içerisindeyim, gel sonsuz güzelliğine ebedî huzuruna zamansızlığına, acımasızlığına açtığın şefkat dolu kollarına hayranım vuslatımız uzaktır belki ama derin bir sadakatle beni beklersin, bilirim o gün de gelecek gel, tatlı ölüm, gel her geçen gün sana daha da yaklaşmış olmanın mutluluğu içerisindeyim, gel

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen