Ana içeriğe atla

"Gençliğe" Reddiye


"İnsan" denilen mahlukları izledim. Sürü halinde toplanmış, "gençlik" diye dayatılan -lakin esas manasından ve mahiyetinden haliyle uzaklaşmış- zırvanın tesiriyle "sosyallik" denen faaliyeti icra ediyorlar. Gözlemci bakış açısının ihsan ettiği müşahede ve tenkit meziyetleri bendenizde toplanmış halde, umursamaz bir tavırla yürüyüşüme devam ettim. Mahlukatın kasıtlı sahteliği her davranışlarında kendini hissettiriyordu. Yalnız kalmamak için fiiliyata geçen o iptidai refleks; türdeşleriyle iletişim kurmak, bir sürüye katılmak üzere zihinleri -belki de bilinçdışını- öyle bir işgal etmiş olacak ki, iğrenmekten kendimi alamadım.
Hepsi yalandı, hepsi sahteydi, hepsi ikiyüzlüydü. Hepsi egosunu, "id"ini tatmin etmeye çalışıyordu; filhakika egoyu tatmin beşerin en önemli özelliğidir, lakin karakteri ve kişiliği bir kenarıya bırakarak -ki bunlara sahip oldukları da tartışılır- başka bir kişiliğe bürünmek, bu vasıtayla egoyu tatmin etmek kabul edilebilir bir şey değildir. İş karşı cinse gelince libido da devreye girer; "aşk" diyerek aşka ihanet ederler, sahtelikleri artık bizatihi kendileri olur.
O zaman anladım azizim; hakiki insan, kendisiyle yetinebilen, yalnızlığı yine kendi zihin ve fikriyat dünyası ile yenen insandır. Ne olursa olsun; dünyada yalnız iki şey vardır: kendisi ve diğerleri. Diğerleri ile iletişim istediği kadar görünüşte samimi davranışlar ve iyi niyet içersin, benliği tatmin için bir araçtan ibarettirler.

Cogito ergo sum.
27.10.16

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız