Ana içeriğe atla

Boş Vakit



Yazık, çok yazık, mütemadiyen tenkit ettiğim üretkenlikten uzak yaşam tarzına kendimi teslim ettim, en kötüsü de bunu bilmeme rağmen müdahale etmiyor olmam. Hiçbir zaman susmayan zihnimdeki "ders çalış" komutuna kulak asmamayı geçtim, artık ne güzel bir film veya anime izliyor, derin ve kişiyi düşünmeye sevk eden kitaplar okuyor, bir şeyler yazıp çiziyorum, ne de bilgi müktesebatımı geliştirmeye çabalıyorum. Varsa yoksa oyunlar ve oyunlar, oyunlar ve oyunlar. Neden bu kadar itici geliyor süper-egomun işaret ettiği eylemler, açıkçası tam manasıyla idrak edebilmiş değilim. Aslında çok basit bir nedeni var: Canım istemiyor. Ama bunun altında yatan sebepler neler, esas soru bu.

Malum hadiselerin bahşettiği bu boş zamanı iyi değerlendirmek gerek. Yabancı kaynaklarda "time management" şeklinde ifade edilen zaman yönetimi ne kadar vurgulanırsa vurgulansın önemi teslim edilemeyecek bir mefhum. Gayet tabii dinlenmeye, oyun oynamaya, stres atmaya muhtacız, lakin bu dinlenme süreci tüm güne yayılıyorsa, yayılmasına engel olunamıyorsa ortada büyük bir taksir var demektir.

Bunun önüne geçebilmek için saatin takibini iyi yapmak gerek. Her yarım saatte bir saati söyleyen bir uygulama bu konuda yardımcı oluyor bana. Bunun dışında en önemli hususlardan birisi de uyku ve uyanma saatleri. Düzenli olmalılar. Sabaha güzel bir "radio taiso" egzersizi ile başlamalı, hafif bir kahvaltı yapmalı, odayı havalandırmalı, masayı güzelce temizlemeli ve kendini çalışmaya vakfetmeli. Çalışma sürelerini Pomodoro yöntemi ile tanzim etmek verimi arttırmada oldukça yardımcı. Bununla beraber her zaman uygulamıyorum bu yöntemi, bazen masaya geçtiğimde 2 saatten evvel kalkmadığım zamanlar oluyor, o vakit kesintiye uğratmak istemiyorum etüdümü. Akşamları ise töze mahsus kılmalı, von Goethe'nin dediği gibi, güzel bir müzik, iyi bir şiir, hoş bir tablo ve mümkünse birkaç mantıklı kelime.

Eğer bütün eğlencesi, bütün işi gücü yiyip içip uyumaksa insan, nedir ki? Hayvandır, fazla bir şey değil. 
William Shakespeare, Hamlet

Görsel: Zwei Männer in Betrachtung des Mondes, Caspar David Friedrich

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen