Ahiret inancı olanlarınız, hesap, sorgu, terazi kavramlarını yaşamınızın belli dönemlerinde masaya yatırmışsınızdır muhakkak. Ömrünüz boyunca hanenize pozitif yazılmış -ya da en azından öyle sandığınız- binlerce amelden, işlenen suçlar, kırılan kalpler, gaspedilen kul hakkı gibi sol tarafınızdaki melekçe kaydolunan, kasanıza kim bilir bilmem kaç negatif katsayı ile giren amelleriniz çıkarıldığında ne kadar ahiret akçenizin kalacağını belki tahayyül ediyor, endişeyle karışık bir eylem planı hazırlığına girişiyorsunuz. Bu planların ne kadar etkisiz, kısa süreli ve çevre uyaranlarla kolaylıkla darmadağın olduğunu acı ile tecrübe etmişsinizdir de. Tam bu noktada insan aklediyor ve basit bir ticari zekayla ahiretin tarlası olan şu dünyadan en ideal zamanda ayrılmanın en karlı iş olacağını tasavvur ediyor. Eller semaya kalkıyor ve yürekteki müşkül ile "Allah'ım canımı en günahsız olduğum, benden en razı olduğun zamanda al ki ahirette müflislerden olmayayım." diye niyaz etmek geliyor insanın içinden. Tam bu noktada akıl durur mu başlıyor duada açık aramaya. "Ya eğer en ideal zaman şimdiyse ve kendi ölümünü kendin hazırlıyorsan?" diye fısıldıyor bir anda. Bomba etkisiyle tüm vücuda yayılan bir korku baş veriyor. "Hayır ölmek istemiyorum!" diye yalvarıyor bir şey içerden. Bu, içi buram buram sızlatan şeyin ne olduğunu anlama gayretiyle tüyleri diken diken insan tefekkür etmeye başlıyor ve ansızın bir perde aralanıyor. İşte ancak o an yaşama dürtüsü ve aklın çatışması tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor.
Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı
Yorumlar
Yorum Gönder