Ana içeriğe atla

Vazife


Şehrin 5 senede uğradığı değişim oldukça şaşırtıcı ama bir yandan da beklenebilecek düzeyde idi; reklam tabelalarını süsleyen, geceyi gündüze çeviren göz kamaştırıcı neon ışıkları; caddelerinden oluk oluk akan insan kümeleri; tabiatıyla insanı büyüleyen, çeken sahili ve yoldan geçeni içeriye davet eden, sokaklara taşmış estetik müzikler, bunlar şimdilik aklına gelen olası sebeplerdi. Pek zevk aldığı müşahede eylemine döndü çarçabuk, taksi penceresinin elverdiği ölçüde. "Türlü türlü insan var şu dünyada" demekten kendini alamazdı ne zaman yüzünü beşeriyete çevirse. Hepsinin ardında farklı hikâyeler, farklı dünyalar, farklı keşmekeşler; kimilerinin yüzünde bunlara dair ipuçları, kimilerinde ise buna imkân vermeyen ustalıkla örülmüş duvardan suratlar. Sıradaki soru da hiçbir zaman ıskalamazdı: Acaba ben nasıl görünüyorum, nasıl bir intiba uyandırıyorum dışarıdan gözlemleyene?

Terzi kendi söküğünü dikmezmiş.

Her zaman yanıtsız kalan bir soru, buram buram saflık kokan bir soru, Dostoyevski demişse, Tanrı bu sorunun sizin aklınıza da sık sık gelmesini nasip etsin.

Lakin bu kadar savsaklama kâfi idi. Bu yolculuğu nedensiz yapmıyordu, iz üstündeydi. Muhit ile alakalı kabaca bir fikir edindiğine kanaat getirdi, bazı meslektaşlarının aksine işin bu kısmını pek severdi; uzun, kapsamlı, detaylı bir hazırlık, tatminkâr sonun ön koşuluydu. İşin hakkını vermeli.
Taksiciye kenarda durmasını söyledi, ücreti ödedikten sonra kendini sokağa attı. İsmiyle müsemma oldukça yüksek bir gökdelenin karşısındaydı. Yaklaşık iki haftayı bulan tahkikatı meyve vermiş, kuvvetle muhtemel görevini başarıyla tamamlamasını temin edecek delile ulaştırmıştı nihayetinde. Öyleyse niye bekliyordu, neden hâlâ adımlarını esirgiyordu?

Pis işleri de birilerinin yapması gerek.
Adımını at, görevini yap.
Hanımefendinin arzusu yerine gelmeliydi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen