Ana içeriğe atla

İçten Gelen Çığlık


Dile kolay yirmi sene.

İçinde tebessümü, saadeti, melankolisi, küfrü eksik olmamış. Muntazaman arz-ı endam eden engeller yoğun çaba ve emekle bir bir aşılmış, durmaksızın yola devam edilmiş. İrili ufaklı başarısızlıklar daha büyük başarılarla telafi edilmiş, unutturulmuş. Bozulan haletiruhiye mütemadiyen müspet istikamete yöneltilmiş, üzüntüler gölgede bırakılmış. 

Dile kolay yirmi sene.

Ne istedik de başaramadık? Ne istedik de olmadı?

Çok iyi kalpli, güzel insanlarla münasebet kurduk. Yeri geldi birlikte, yeri geldi yalnız hayattan haz bulduk. Neşemiz eksik olmadı, küçük tatlı hadiseler saadetimizi baki kıldı. Her konuda kendimizi geliştirmeye çabaladık, çok fazla sayıda hatadan ve aptallıktan ders çıkardık.

Hiçbir zaman kaldıramayacağımız sıkıntılarımız olmadı, hiçbir zaman kapasitemizin üzerinde çalışmadık, hiçbir zaman elimiz sıcak sudan soğuk suya konmadı.

En iyi koşullarda yaşadık. Bir gün bile aç yatmadık. Her türlü nimetten yararlandık, doyasıya zevk aldık. Rahatımızdan ödün vermedik.

Ne istedik de olmadı?

Hiçbir şey.

Nankör ve alçak zat, bu nefret, kin ve mutsuzluk niye?
Mutlak hazzı deneyimledik. Arzu ettiğimiz her şeye kavuştuk. Daha fazlasına lüzum yoktur.

Şu an ölsek, içimizde kalır ne bir ukte, ne de bir pişmanlık.

Gittikçe şiddeti artan bir fısıldama, istihza ile karışık bir tebessümün çehremde doğmasına sebebiyet veriyor...

Geber. Geber. Geber. Geber. Geber. Geber. Geber. Geber.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen