Ana içeriğe atla

Hakikatin Tezahürü


Saadetin değeri, melankoli çukuruna düşmeden anlaşılmaz. Ne tamamen mutlu, ne de tamamen mutsuz geçer birbirini kovalayan takvim yaprakları. Günler birbirini tutmayacak, hissiyat baki kalmayacak ki her biri münferiden bireyin takdirine mazhar olsun. Belki de bundan mütevellit, biraz da istemsiz, muntazaman ölüp ölüp dirilmekle lanetliyiz.

Yere düşmeden, tozu toprağı yemeden, hırpalanmadan yaşam sürülmez. Hayatı hakiki ve ciddi kılan tekerrür ve azaptır. Hakikatin soğuk sureti yüze çarpıldığı, attığı tokat misliyle hissedildiği vakit insan yaşadığını anlar. Rüya ile bağdaştırılan mutluluksa, hayatla bağdaştırılan da kuşkusuz üzüntüdür.

Ne tatlı şeydir melankoli... Dipsiz bir kuyuya düşer gibi; dakikalarca, saatlerce alçalma, yekpare hissedilen çarpan hava kütlesine bağlı bedenen ve ruhen küçülme, sonu gelmeyen azap... İçsel muhasebeler, mülâhazalar ve mütâlaalar; öze dönüş ve hakikatin kavranışı... Bunların bütününü ihtiva eden bu kutsal hisse nasıl olur da çemkirebilir insan?

Müteakibinde küçücük, ama küçücük tatlı bir hadise, tarif olunmaz bir saadet, saniyesinde vücut bulan tahayyüller, saniyesinde unutulan melankoli. Diriliş.

Muntazaman ölüş ve diriliş.

Lütuftur bu, inayettir bu, kutsanmadır bu; bunu göremeyecek kadar gözüne perde inmiş zevat içinse lanet.

Her zaman karşısında olan ihsanın farkında olmayıp olmaz maceralara atılan naif insancıklar, perdeyi kaldırmanın vakti gelmedi mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen