Ana içeriğe atla

Kurtlu Torba

Koşuyor olmalıydım zira anı yakaladığımda fark ettiğim ilk şey kan ter içinde kaldığımdı. Halbuki başta ne kadar sakin yürüyordum. Ufacık da olsa fani bir huzura erişmiş olmalıyım ki ayağımın altındaki kilitli kaldırım taşlarından üzerimi çevreleyen puslu göğe kadar tefekkür ile şükür halindeydim.

Gerçekleri idrak ile aniden irkildim. Sanıyorum bu zamana ait olmayan bir zaman diliminde sıkışmıştım. Doğru şekilde noktalayamadığım hadiseler bir kolaj halinde zihnimin derinliklerinden inatla fırlıyor, ilgiyi tamamen üzerinde topluyor ve beni patolojik bir hal alan bu film kesitlerini izleme ritüeline mecbur bırakıyordu. Nihayetinde insan beyni pause tuşu olmayan bir dvd oynatıcı gibi çizilmiş bozulmuş dvdleri oynatıyor, haliyle insanın kafasını yerinden söküp sağa sola vurası geliyordu.

İşte bu öz yabancılaşma ve öz kaçış motor fonksiyonları akselere etmiş olmalıydı. Tespit yerindeydi peki şimdi ne olacaktı?

...

Ne altımda kilitli kaldırım taşı vardı ne de üzerimde puslu gök. Onun yerine köhnemiş ahşap parke ile rutubetten yer yer boyası dökülmüs tavan ben burdayım dercesine iki açıdan beni seyrediyorlardı. Güneş ortalığı yeni yeni aydınlatıyordu. Hava temmuz sıcağıyla beraber yüksek bir nem oranıyla oldukça basıktı. Boynumun ıslaklığını hissediyordum. Kan ter içinde kalmıştım.

Zihnim bulanıktı. Neler olduğuna dair bir fikrim yoktu. Sonra birden gözlerim yanıbaşımdaki sandalyeye ilişti. Apar topar kalkılmış gibi bir hali vardı sandalyenin. Odanın köşesindeki masadan alınmış sonra öylece bırakılmış olmalıydı. Kim olduğu belirsiz bu misafir onca belirsizliğin üstüne bir belirsizlik daha eklemişti.

Kapının açılmasıyla irkildim. Vakit bir hayli ilerlemiş olmalıydı. Güneş tam tepede tüm yakıcılığıyla ortalığı kavuruyor, dışarıdan gelen konuşma sesleri insanı daha da yabancı hissettiriyordu. İçeri giren hemşire nasıl olduğumu sorup yanında getirdiği hapları içmemi istiyordu. O an az da olsa neler olduğunu anlamaya başlamıştım.

To be continued...

Yorumlar

  1. Zannediyorum bunu yaşadın ve onu yazıp kafandan atmaya yada her ne sebebi varsa artık o sebeble yazdın ve paylaştın.Ancak sanırım farkında olmayaraktan bana içindeki romancıyı göstermiş oldun.Peki ya çok farklı bir alanda beynini zorlayabilirmisin yada buna dayanabilirmisin.Çünkü bu yazıyı yazabilecek birinin içinde işlenmemiş bir cevher olduğuna inanıyorum.Hiç hayali bir olay yazmaya çalıştın mı ?

    YanıtlaSil
  2. Yazmaya teşvik edici yorumlarınız için teşekkür ediyorum. Ancak çıkarımlarınız tamamen isabetsiz sevgili okur. Zira tüm bunlar birer hayal ürünüydü. Yani öylesine yazılmış bir roman denemesiydi denilebilir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Boş Oda

Boş oda ve sesler Bomboş... Boş bardakta yıllanmış kahve tortusu Sessiz bir cızırtı fonda 80'lerden kalma bir radyo Kusursuz bir armoni geliyor kulağa Ecnebi bir kondüktörün elinden Ve yağmur Ritmik şakırtısı Üzerine birkaç nota Hançerliyor sanki Uzatıp kanlı elini meçhul Sesler ve boş oda

Fikirlerin Çarpışması

Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar. Namık Kemal'in bu veciz sözü, mutlak doğruya ulaşmayı amaç edinmiş felsefenin yöntemini teşkil eder. Mesele bir fikrin onaylatılması değil; farklı fikirleri dinlemek ve bu fikirlerin doğru kısımlarını tözümüze kazandırmaktır. Ancak bu suretle mutlak doğruya olabildiğince yaklaşabilir, bu şekilde tatmin olabiliriz. Yalnızlık ne kadar süblime edilirse de hakkı teslim edilemez belki; lakin çevreyle münasebetin, müşahede eyleminin ve en önemli meziyetlerimizden birisi olan konuşmanın da ayrı önemi vardır. Unutmayalım ki yüzyıllar geçmesine rağmen iptidai niteliklerimiz hâlâ yerli yerinde, bunlardan en önde geleni olan aidiyet doyurulması gereken en büyük ihtiyaçlardan birisi. Türdeşleriyle iletişim kurmaktan yoksun beşer hayattan kademe kademe kopar, işte o zaman yalnızlık marazi mahiyet alır, tefekkür yerinde sayar, dogmatik hâle gelir ve faydadan çok zarar getirir. Önümüze çıkan yeni mesele: Doğru kişilerle münasebet kurma. Müşahe...