Ana içeriğe atla

Tefekkür


Odaya her zamanki kayıtsızlığımla girdim. Takibinde bir avuç genç ve meraklı göz üzerime dikildi, bakışlarında toy ama sivri dimağların izleri mevcuttu. Kendilerini selamladım ve yerime oturdum. El üstünde büyümüş, varlıklı ve varlığın beraberinde gelen sıkı eğitimin dayatıldığı, felekten kendine düşen tokadı yememiş sözüm ona talihli çocuklardı. Mukabil bir geçmişim vardı ve tabiaten menfi düşünmem beklenirdi, ancak buna gönlüm el vermedi. İnce bir tebessüm ettim ve tahtaya şu basit soruyu yazdım: Hayatın amacı nedir?
Peş peşe yanıtlar: Kudret, mevki, büyüklük, para...
"Değerli dostlarım, yaşamın esas gayesi saadettir. Saadete giden yol kudretten, mevkiden, büyüklükten yahut paradan geçebilir, doğrudur. Lakin bunlardan herhangi birine indirgenemez. Evet, para gerekir, başta yaşamın ta kendisi için, sonrasında keyfî gereksinimler için. Evet, kudret ve mevki de gerekir, öz tatmin, öz saygı için. Arkadaş, canan, sevgi, entelektüel birikim, sanat, kültür; her biri mutluluğa ulaştıracak kütlenin münferit bir parçasıdır. Mamafih böyle bir kütle tahayyül edilemez ki, bir üyesi yerinde sayarken kendisi ilerleyebilsin. Hoş, bana sorarsanız beyler ve hanımlar, işin inceliği şirazeyi tutturmada ve her parçanın kararında olmasını temin etmekte yatar. Sizlerle bu iddiamı her zaman tartışmaya hazır ve talibim."
Tatmin olmuş gözler gördüm, kuşku ile bakanlar, istihza ile gülümseyenler gördüm. Evet, gözüm tutmuştu, akli melekeleri yerinde olan bu cevherleri nihayetinde fikri hür, vicdanı hür yetiştirmek ve müktesebatımı onlara aktarmak birincil arzumdu.
Kravatımı elimle düzelttim ve tebeşirimi tahtaya doğrulttum, ismimi yazdım.

"Sizlerle düşünmeyi öğreneceğiz."

Görsel

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Boş Oda

Boş oda ve sesler Bomboş... Boş bardakta yıllanmış kahve tortusu Sessiz bir cızırtı fonda 80'lerden kalma bir radyo Kusursuz bir armoni geliyor kulağa Ecnebi bir kondüktörün elinden Ve yağmur Ritmik şakırtısı Üzerine birkaç nota Hançerliyor sanki Uzatıp kanlı elini meçhul Sesler ve boş oda

Fikirlerin Çarpışması

Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar. Namık Kemal'in bu veciz sözü, mutlak doğruya ulaşmayı amaç edinmiş felsefenin yöntemini teşkil eder. Mesele bir fikrin onaylatılması değil; farklı fikirleri dinlemek ve bu fikirlerin doğru kısımlarını tözümüze kazandırmaktır. Ancak bu suretle mutlak doğruya olabildiğince yaklaşabilir, bu şekilde tatmin olabiliriz. Yalnızlık ne kadar süblime edilirse de hakkı teslim edilemez belki; lakin çevreyle münasebetin, müşahede eyleminin ve en önemli meziyetlerimizden birisi olan konuşmanın da ayrı önemi vardır. Unutmayalım ki yüzyıllar geçmesine rağmen iptidai niteliklerimiz hâlâ yerli yerinde, bunlardan en önde geleni olan aidiyet doyurulması gereken en büyük ihtiyaçlardan birisi. Türdeşleriyle iletişim kurmaktan yoksun beşer hayattan kademe kademe kopar, işte o zaman yalnızlık marazi mahiyet alır, tefekkür yerinde sayar, dogmatik hâle gelir ve faydadan çok zarar getirir. Önümüze çıkan yeni mesele: Doğru kişilerle münasebet kurma. Müşahe...