Odaya her zamanki kayıtsızlığımla girdim. Takibinde bir avuç genç ve meraklı göz üzerime dikildi, bakışlarında toy ama sivri dimağların izleri mevcuttu. Kendilerini selamladım ve yerime oturdum. El üstünde büyümüş, varlıklı ve varlığın beraberinde gelen sıkı eğitimin dayatıldığı, felekten kendine düşen tokadı yememiş sözüm ona talihli çocuklardı. Mukabil bir geçmişim vardı ve tabiaten menfi düşünmem beklenirdi, ancak buna gönlüm el vermedi. İnce bir tebessüm ettim ve tahtaya şu basit soruyu yazdım: Hayatın amacı nedir?
Peş peşe yanıtlar: Kudret, mevki, büyüklük, para...
"Değerli dostlarım, yaşamın esas gayesi saadettir. Saadete giden yol kudretten, mevkiden, büyüklükten yahut paradan geçebilir, doğrudur. Lakin bunlardan herhangi birine indirgenemez. Evet, para gerekir, başta yaşamın ta kendisi için, sonrasında keyfî gereksinimler için. Evet, kudret ve mevki de gerekir, öz tatmin, öz saygı için. Arkadaş, canan, sevgi, entelektüel birikim, sanat, kültür; her biri mutluluğa ulaştıracak kütlenin münferit bir parçasıdır. Mamafih böyle bir kütle tahayyül edilemez ki, bir üyesi yerinde sayarken kendisi ilerleyebilsin. Hoş, bana sorarsanız beyler ve hanımlar, işin inceliği şirazeyi tutturmada ve her parçanın kararında olmasını temin etmekte yatar. Sizlerle bu iddiamı her zaman tartışmaya hazır ve talibim."
Tatmin olmuş gözler gördüm, kuşku ile bakanlar, istihza ile gülümseyenler gördüm. Evet, gözüm tutmuştu, akli melekeleri yerinde olan bu cevherleri nihayetinde fikri hür, vicdanı hür yetiştirmek ve müktesebatımı onlara aktarmak birincil arzumdu.
Kravatımı elimle düzelttim ve tebeşirimi tahtaya doğrulttum, ismimi yazdım.
"Sizlerle düşünmeyi öğreneceğiz."
Görsel
Yorumlar
Yorum Gönder