"Hayat ne kadar boş değil mi?"
"Bu sözü sizden duymak istemezdim aziz dostum."
"Lakin hakikat böyle, üstelik ayan beyan ortada. Kendimize uydurduğumuz uğraşları ve küçük meseleleri büyüte büyüte feci ve devasa sorunlar hâline getiren mücrim yine bizleriz. Tamamı bu fuzuli sorunlarla geçen bir hayat boş değildir de nedir?"
"Yüzeysel baktığınızda karşılaşacağınız manzara budur, kabul. Mamafih bu fuzuli sorunlarla uğraşın getirdiği kazanımları nereye koymalı? Bu fuzuli sorunlardır ki bizlere medeniyeti, bilimi, aşkı, sanatı ve kuşkusuz saadeti getirdi. Şahsi fikrimi sorarsanız bunlar fuzuli bir sorun için fazlasıyla değerli kazanımlardır."
"Haklılık payınızı vermekle beraber bir itirazım da mevcut. Hayatın getirdiği badireler bahsettiğiniz kazanımlara nazaran misliyle fazladır."
"Muhakkak. Lakin siz söyleyin üstadım, iki-üç mutluluk kırıntısı için bu badireler çekilmeye değmez mi?"
"Gayet tabii değer cancağızım. Hayatın boşluğu da burada ya, zararına çalışmaktan ibaret. Nihayetinde kaybetmek üzere çabalamak, üzülmek üzere çalışmak, sıkılmak üzere uğraşmak; karşılığında da önüne atılan paçavralarla yetinmek."
Argümanın ağırlığı, mutlaklığı ve haklılığı altında ezildim ve sükût ettim. Kadim dostum da kan ve kin kusar gibi ettiği lafların ayırdına vardı, zarif bir tebessümden sonra noktayı koydu.
"Değer azizim, değer."
Yorumlar
Yorum Gönder