Ana içeriğe atla

Biz Işığı Azalmışlarız

Gözlerden okunan o yaşama arzusunun, o parıltının, o ışıltının kısaca içimizde yanan yaşam fenerinin yakıtı ne? Varlığın teşekkülünü ve idamesini sağlayan, tıpkı evreni yok olmaktan kurtaran zıt kuvvetler gibi, bir yıldızı içine gaddarca çeken kütle çekim kuvvetine inat yıldızı fokur fokur kaynatan termonükleer reaksiyonlar misali yok oluşa direnç gösteren güç ne?
Ne de komplike konuştun ulan dediğinizi duyar gibiyim yine de değiştirmeye yeltenmeyeceğim aziz okurlar. Size her ne kadar aziz diyebilsem de-ki sanırım bunu sadece dilime pelesenk olduğu için söylüyorum-okurlarım diyemediğim için üzgün olmayı isterdim ama takdir edersiniz ki umrumda bile değil. (Bu sizinle ilgili değil aidiyet ile aramdaki ufak bir sorun siz üzerinize alınmayınız.) Geçen gecelerde melankolik birkaç şarkı eşliğinde yapmış olduğum uzun bir huzur yürüyüşü sırasında üzerine düşündüğüm bir konu bu. Bize ne ulan bu detaylardan istersen tuvalette düşün denilebilir evet yine hak vereceğiniz üzere insan paylaştığı kadar zihinlerde var olur diyor ve size naçizane tahayyül edilesi malzemeler sunuyorum efendim. Şimdi konumuza dönelim. İnsanı yok oluştan alıkoyan ne? Ve bu herneyse nasıl yıllarca var olabilmeyi başarıyor? Bunu besleyen ne? Kaynağını nereden alıyor? Biz yaşam enerjisini bir nebze kaybetmişler, ağrıdan başını çatlatan bu çekilmez, sıkıcı konular üzerine yine çekilmez bir baş ağrısı eşliğinde bir şeyler karalamaya çalışan karanlık adamlar bunu görebiliyorken sen nasıl oluyor da bu hayati meseleye kayıtsız kalabiliyorsun? Kim bilir belki de bu senin dünyanda hiç var olmamış bir mesele bile olabilir. Bu durumda bir farkındalık oluşturmaya çalışmak boşa kürek çekmek oluyor. Ortada bir çaba filan da var sanmayın sakın bunlar sadece yeraltı takımından bir adamın sayıklamaları.

Evet siz feneri parıldayanlar bizim ışığımızın feri biraz azaldı. Azaldıysa ne olmuş sizlerden farklıyız ve sizden daha çok varız. Onca parıldayan yıldız içinde seçilmemiz de zordur bizden söylemesi. Zaten ancak birbirimizle anlaşabiliyoruz. Parlaklarla aramız kötü. Öyle yanımıza pek kimse de yaklaşamaz. Surlarımız kalındır muhafızlar da ince eleyip sık dokur içeri girmek zordur. İzninizle bırakayım şu beylik lafları ve yarına uyanmak için bir sebep bulayım. Zaten sizlerin böyle bir uğraşı olmadığından anlaşılması güçtür lüzumsuzdur da. Pekala aziz okurlar feneriniz parlak, geceniz karanlık, gündüzünüz aydınlık olsun. Biz biraz tersini yaşıyoruz da...

Yorumlar

  1. Yazar: Alaaddin Keykubat Şubat 13, 2018
    Gözlerden okunan o yaşama arzusunun, o parıltının, o ışıltının kısaca içimizde yanan yaşam fenerinin yakıtı ne? Varlığın teşekkülünü ve idamesini sağlayan, tıpkı evreni yok olmaktan kurtaran zıt kuvvetler gibi, bir yıldızı içine gaddarca çeken kütle çekim kuvvetine inat yıldızı fokur fokur kaynatan termonükleer reaksiyonlar misali yok oluşa direnç gösteren güç ne?

    Bana bununla ilgili bir yazı verebilirmisin?
    Yani hislerin ve kendin hakkında yazdığın karmaşık bir yazıdansa(burda kendini yerilmiş gibi hissetme eminimki kendi standartlarında buda güzel bi yazıdır ancak konumuz bu değil) açıkcası bu konu hakkındaki düşüncelerini derinlemesine duymak isterim, kısaca bana bunu biraz açarmısın,Ne olabilirki bu güç?

    YanıtlaSil
  2. Size bununla ilgili bir yazı verebilmeyi vadetmek zor sevgili okur. Zira yaşam belli zamanlarda bizlere üzerine düşünecek belli odak noktaları sunuyor. İnsanın fikriyatı, hissiyatı, kalemi ve kağıdı bir olup bir ürün oluşumuna vesile oluyor. Bu atmosfer tekrar ne zaman yaşanır bilinmez.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen