İnsan reddetmezse ölür.
Birey, esasında mutlak doğrunun sadece kendisine ait olduğunu ve kendisini kapsadığını bilmelidir. Üzerimdeki yıldızlı gök, içimdeki ahlak yasası ile bağlandığında doğru meydana gelir, bu aynı zamanda benim mutlak doğrumdur. Çevrenin, dolayısıyla elde edilen tecrübelerin etkisiyle yüzeyinde delikler açılarak işlenmiş olan tabula rasa, şahsiyet, içteki ahlak yasası; hakiki ve sonsuz dünyanın da kapılarını aralar. Bütün uyaranlar, ham veriler bu süzgecin içerisinden geçer, bireyde işlenir ve nihai hüküm verilir. Mutlak doğru olsa olsa budur.
Olasılık şarabı kadar sarhoş edici bir içki yoktur.
Olasılıklara boğulan birey ne anı yaşar, ne de yaşadığından emin olabilir. Nesne ancak onu gözlemleyen ile önem kazanır, sadece mevcudiyete izin veren evrenin onu gözlemleyebilecek sujesi mevcuttur. Olasılık redde mahkumdur, mahkum olmazsa hakikat hakkıyla ne ifade edilebilir, ne de yaşanabilir. Üzerinde makul ve sonuca gebe olarak düşünebileceğimiz meseleler aklın temel konuları olmalıdır.
Esasen önemli olan benim için doğru olan doğruyu, uğruna yaşayıp can vereceğim doğruyu bulmaktır.
Ehemmiyet insana haizdir, merkezde olan odur. Kavrayış algılanışa ve nitekim bireye tabidir, farklı bireylerin farklı idrakı ve farklı doğruları mevcuttur. Mesele, kişinin kendi doğrusunu aramada ve bulmada yatar. Doğumdan ölüme kadar bize yaşama arzusu ve nedeni katan şey bu arayıştır.
Hakikat her daim dünya ile çelişmelidir. Dünya hiçbir zaman iyi bir yer olmadı. Hiçbir zaman da çoğunluğun hakikati arzulayacağı kadar iyi bir yer olmayacak.
Doğruya ulaşmak için gereken vasıta ise hiçbir zaman kolektif irade olamaz. Kolektivitenin olduğu yerde mutlak doğru da yok olur, zira birey öncesinde yok olmuştur. Öze dönüş bu nedenledir ki hakikate giden tek yoldur, her türlü aldatmaya açık duyularımız ve aklımızın verimli sonuç doğurabileceği nihai noktadır.
Bu yol arşınlanmalı.
Olasılıklar @_@
YanıtlaSil