Ana içeriğe atla

Dalgalar?


Nerede kaldı bu dalgalar? Artık kıyıya getirmiyor pisliğini denizin. Neredesin kafamdaki solucan kolonisi? Nerede bu eşiğe kayıtsız aksiyon potansiyeli. Bu durgunluk, bu hissizlik neye alamet? Sistem kalıbına mı soktu sözüm ona aydın ruhumu? Yoksa monotonlaşan meşgaleler sıradanlığa mı sürükledi bu şahsiyeti?


Fikirsizlik, fikir oluklarının tıkandığını maalesef geç de olsa haber veriyor. Birey zihnini beslemeyi kesince bir süre aynı çerçeveye hapsolmuş şekilde sığlaşmış fikirlerini ısıtıp duruyor. Ne fayda? Yeni ufuklara açılmak, yeni zihniyetlere ziyaretler yapmak şöyle dursun sıfırı tüketerek düşünürlüğünü idame ettirmeye uğraşıyor zat-ı muhterem. Olur mu efendim? Derhal bu işe bir çare düşünülmeli. Aslında ana problem her şeyin başladığı zamanı işaret ediyor. Kişisel gelişim, kültürel kazanım ve düşünürlüğün tetiklendiği zaman dilimindeki müthiş şüphe ve ret arzusu kişinin zihnini besleyen olukları iyice açıyor. Böyle bir tetikleyici mekanizma içerisinde edinilmiş sorgulama ve bilme arzusu insanın yapıp etmelerine yansıyor. Hal böyle olunca zihin tam olarak beslenebiliyor. Şimdi bu hal nereye gitti? Aslında buralarda ama bilinç dışına itilmiş birçok problemin yerine koyulan zımbırtı ile uğraşmakta bu tuhaf adam.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız