"Sevmeyi bilmiyoruz." dedi bir gün aziz dostum, sevdiklerimize hissiyatımızı yansıtamadığımızdan dem vurdu. Üzerinde mülahaza etmeye değer bir konu. Şu soruyu sormalı: Aşk âşığı mı, yahut maşuğu mu ilgilendirir? Leyla ile Mecnun misali, duyulan aşk kaynağını maşuktan almakla beraber artık mahiyet değiştirmiş, özünden çok farklı bir şekil almıştır. Şöyle demeli: Ben artık sana değil, zihnimdeki "sen" ideasına âşığım. Senin bu aşktan haberdar olman önemli değil artık, çünkü bu aşk, senin mevcudiyetini aştı ve arşa yükseldi. Aşk, nihayetinde aşk için yaşanır.
İdeadan ziyade esasen faniye duyulan bir sevgi, aşk mevzubahisse? Önceki çıkarımlar sabittir. Şöyle demeli: Aşk gibi mukaddes ve ulvi bir hisle müşerref olmak, faninin hissiyata vâkıf olmasından çok daha mühimdir. Vasıta ve süreç, gaye ve neticeden üstün gelmiştir; daha değerlidir, daha önemlidir.
Realiteye dönmek gerekirse? Aziz dostum, pek tabii sevdiğin kişinin; kalbinde büyüttüğün zarif, masum, insanın içini ısıtan saf bediiyette sevgiyi bilmesini, tanımasını, öğrenmesini isteyeceksin. Yüreğin onun için alevlenecek; tüm fiiliyat, aşkın vücut bulması ve özellikle karşılıklı mahiyet alması için şekillenecek. Onun bir karar vermesini, belirsizlikleri ortadan kaldırmasını, senin duygularının farkına vararak bir seçim yapmasını arzulayacaksın; lakin her şey bundan mı ibaret?
Kurduğun hayaller, yazdığın şiirler, dizdiğin methiyeler, kutsamalar sadece bir ara form, bir araç mıydı?
Hayır, hayır, hayır; bunlar bir kalemde silinecek mefhumlar değiller!
Değer ver onlara azizim. Bağrından çıkmış saf yavrularını bir kez daha bağrına bas, tözünde yıka ve maneviyatına işle.
Sevdiğimizi gösteremiyoruz belki; ancak güzel sevmek, esaslı sevmek,
—Misliyle kâfi!
Görsel: cherriuki
Yorumlar
Yorum Gönder