Ana içeriğe atla

Bozkırkurdu


"İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez." Ne anlamlı bir söz, değil mi? Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur.

Bozkırkurdu, Hermann Hesse

Detaya kafa yormayan gamsız kimselere imrenmek gelir içimden bazen, ancak pek kısa zamanda yerini, sefil ruhlarına duyduğum acıma duygusuna bırakır. Zihnimi parçaladığım meseleler yabancıdır onlara; benliğimden taşarak kağıda dökülen tutkularım, saf hissiyatım yabancı bir dil gibi gelir. Nefretle, tiksintiyle bakarım, hatta bakışımı sakınırım bu zavallı insancıklardan; lakin mevzubahis, haklarında menfi düşünmemden ziyade onları yok saymamdır. Ürkek ve yabani bendeniz, aidiyet hissetmediği bu çevreden varlığını sakınmıştır bir bakıma, bilirim,
onlar da acır sefil ruhuma.

Tutunacak dal aradım kimi zaman, bediiyetine methiyeler dizdiğim ulvi varlıklar edindim. Takibinde kendi yazdığım tiyatroyu oynadım, yarattığım hayallerle sarhoş oldum ve havai, muvakkat hazlarla oyaladım kendimi. Nihayetinde ise şiirler ve teessürden başka bir şey bahşetmediler bana; istikrah ettiğim zevata gönlünü verdi ulvi varlıklar, teker teker koptu tutunduğum dallar. Ve ben, ürkek ve yabani bendeniz, yapayalnız kaldı, hayır hayır, baş başa kaldı süfli yaratılarıyla.

Ne yapmak gerek peki?
Ruhu, benliği, mevcudiyeti mi satmalı,
ayaklarına mı kapanmalı çirkefliğin?

Sen de biliyorsun bunu yapamayacağımı.
Netice?

Yürümeye devam ediyorum aynı yolu,
dilimde aynı dizeler,
aynı sövgüler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen

Kendini Kandırma Sanatı

İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir. Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı?  Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir:  Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık.  Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla. Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız