Ana içeriğe atla

Gel Bakalım Yaz


Yazın geldiğini "Zaman ne kadar da çabuk geçiyor." dendiğinde, ders çalışmak şöyle dursun hiçbir şey yapmaya mecal kalmadığında, boşa vakit öldürmenin hiç olmadığı kadar tatlı görünmesiyle anlarsınız. Koca bir senenin yorgunluğu vardır kişinin üzerinde; yerine gelmiş arzular, gelecek seneye kalmış tasarılar vardır. Çöken rehavet telaş ve kaygıyı beraberinde getirir, tabii güzel ve zarif bir neticelendirme de maharet ister. Tatil hak edilmişse kişinin nazarında ne âlâ, aksi takdirde istisnasız yazın her günü başarısızlığın gölgesinde geçecektir.

Bu süreçte mütemadiyen gördüğü dostları göremeyecek, içtimai havayı teneffüs edemeyecek belki; bununla beraber birey kabuğuna çekilecek, geçmişin muhasebesini yapacak, kendini daha çok geliştirme fırsatı bulacaktır. İnsanın şöyle bir kafa dağıtmaya ihtiyacı var, kulağa hoş geliyor değil mi?

Ben pek öyle düşünmüyorum aziz okuyucu. Satrançtaki oyun sonu misali, tahtanın kenarına atılmış taşları, gittikçe sayısı azalmış piyonlarımı görmek beni hüzünlendirir. Bir daha dönmemek üzere geride bıraktığımız günler, iyi veya kötü harcanmış saatler var ortada, her an öldürdüğümüz saniyeler var, kan dondurucu! Sürücüsü olmadığımız bir araçla bilmediğimiz bir yere son sürat gidiyoruz, ürkmemek mümkün değil.

Yine bitiremediğim birikmiş konular ve azala azala tek haneye inmiş sınava kalan gün sayısı göz kırpıyor bana, ben de onlara göz kırpıyorum. Evet, bugünü de yedik, gelsin bakalım yaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen

Boş Oda

Boş oda ve sesler Bomboş... Boş bardakta yıllanmış kahve tortusu Sessiz bir cızırtı fonda 80'lerden kalma bir radyo Kusursuz bir armoni geliyor kulağa Ecnebi bir kondüktörün elinden Ve yağmur Ritmik şakırtısı Üzerine birkaç nota Hançerliyor sanki Uzatıp kanlı elini meçhul Sesler ve boş oda