Ana içeriğe atla

Kendini Kandırma Sanatı


İnsanın yaşayabilmesi ve temel fonksiyonlarını gerçekleştirebilmesi için bazı kabullenimlerde bulunması ve birtakım nesnelere, varlıklara dayanması gerekir.

Neden başka bir varlığa bağlanma, yaslanma; tutunacak bir dala sahip olma ihtiyacı? 

Pek basit: Temel gaye olan mutluluğa ulaşma. Lakin ona ulaşmanın kendisi başlı başına meşakkatlidir, keşmekeştir. Zorluklar ve güçlükler, bitmeyen arayışla birlikte; sayısız dönemeç, patika ve yol tek bir istikamette birleşir: 

Mutluluğa ulaştıracak olan vasıta, tutunulacak dal, bağlanılacak varlık. 

Beatrice'dir bu, leanan sídhe'dir; hayat saadetini bahşeder, beraberinde hayatı da götürür. Zira saadetin temelleri maneviyatta atılmıştır, insan da ancak maddiyatla tam anlamda tatmin olabilir, hiçbir şekilde ulaşılamayacak olan maddiyatla.

Yine de takdir etmeli, bu büyülü varlığın esas yaratıcısı insandır, görünüşler dünyasında kalmış tezahür sadece kıvılcımı atmış, yangına çevirense tahayyüller, mülâhazalar ve cılız bir umut olmuştur.

Ve sever, kendini nihayetinde harap edecek, bitap bırakacak, kaybeden kılacak belki, hayır hayır, kesinlikle kaybeden kılacak, bundan kaçış yok; lakin oyalanmak, sarhoş olmak, anlık ve geçici saadet bulmak bunları göze almaya yeter de artar bile.

Ne güzel şeydir kendini kandırmak! 
Yapılabileceklerin en yücesi, en yükseği!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

komm süßer Tod

gel, tatlı ölüm, gel her geçen gün sana daha da yaklaşmış olmanın mutluluğu içerisindeyim, gel sonsuz güzelliğine ebedî huzuruna zamansızlığına, acımasızlığına açtığın şefkat dolu kollarına hayranım vuslatımız uzaktır belki ama derin bir sadakatle beni beklersin, bilirim o gün de gelecek gel, tatlı ölüm, gel her geçen gün sana daha da yaklaşmış olmanın mutluluğu içerisindeyim, gel

Namütenahi

O anı beklemekteyim, o an ki İçinde olduğum anlamsız döngü ve tekdüze birliktelikleri Yıkmaya muktedir Asla gelmeyeceğini bile bile Tahayyül eder durur zihnim Bir kapı açılır derinlerde Üzeri örtülü nice umutlar fışkırır Seni de çıkartır beraberinde Kıyıya vurmuş bir bebek masumiyeti Gözlerinde Sonra sular çekilir, o kapılar kapanır Kokuşmuş ve kasveti kahreden bir hava çöker güne Bu kötü döngü Namütenahi Öyle telakki ediyorum Ve yelken açıyorum hiçliğe Soğuk bir rüzgar vurduğunda yüzüme Saçlarımı savurduğunda bir yana Hala hatırlarım o anı Bir güneş doğar içime geceden Bir ışıltı belirir uzaklarda Sen ve o gün hiç gelmeyen Şapşalca yine de beklenen