Ana içeriğe atla

Defekt


Bütün insan popülasyonu bir yapbozun parçaları olsalar idi, elbet bütünlüğe uymayan irili ufaklı "defekt" parçalar da bulunacaktı. Asıl mesele ise, hakkaniyetli bir şekilde mülâhaza edildiğinde; bu defekt parçaların mı, yoksa uyum sağlamak üzere bazı kısımlarını törpülemiş, koparmış parçaların mı etik açıdan doğru olduğuna kanaat getirmekte yatar. Hoş, bütünlüğü korumak üzere defekt parçaları atan zat, seçimini çoktan yapmıştır. 
"Sana yer yok."

Öz parçalarını törpülemiş, koparmış mahlukat; aidiyet güdüsünü tatmin etmenin verdiği saadetle tebessüm etmeye devam ederken, kuşkusuz, aslında intihar ettiğinin farkında değildir. İndividü yok olmuş, toplum var olmuştur.
"Sen bizdensin."

Fikriyatı istediği kadar birikimli, isabetli ve hakikate adanmış olsun, defektin içtimai mevcudiyeti reddedilmiştir. Nihayetinde bir hayvan sürüsü olan insan topluluğu, tabii olsun yapay olsun, o defekt parçayı seleksiyona tabi tutacaktır.
"Seni istemiyoruz."

Ey defekt parça! Unutma ki sen dahi özel değilsin. Ölçek büyütüldüğünde, ne kadar da çok türdeşin olduğunu gördüğünde, şaşkınlığını gizleyemeyeceksin. Doğru bildiğini yapmaya devam et. Mevcudiyetin yegane delili düşünmekse, düşünmenin delili de mevcudiyettir. "Münferiden" mevcudiyet.
"Sen yalnız değilsin."

Görsel: ✂ | トマリ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Arsız Kadın

Yürümek, çıldırırcasına gitmek Tenha yanına arsız kadının Pembe ruhunu karalar gibi Bir martı kanadı süpürür sokağı Müthiş bir istek ve tereddüt ile Varınca yanına arsız kadının Karanlık ruhumu ağartır gibi Bir ışık hüzmesi yıkar sokağı Sokak bile çekine çekine Vardı yanına arsız kadının Martı kustu eteğine Karanlık bir hınç aldı aydınlığı

Boş Oda

Boş oda ve sesler Bomboş... Boş bardakta yıllanmış kahve tortusu Sessiz bir cızırtı fonda 80'lerden kalma bir radyo Kusursuz bir armoni geliyor kulağa Ecnebi bir kondüktörün elinden Ve yağmur Ritmik şakırtısı Üzerine birkaç nota Hançerliyor sanki Uzatıp kanlı elini meçhul Sesler ve boş oda

Fikirlerin Çarpışması

Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar. Namık Kemal'in bu veciz sözü, mutlak doğruya ulaşmayı amaç edinmiş felsefenin yöntemini teşkil eder. Mesele bir fikrin onaylatılması değil; farklı fikirleri dinlemek ve bu fikirlerin doğru kısımlarını tözümüze kazandırmaktır. Ancak bu suretle mutlak doğruya olabildiğince yaklaşabilir, bu şekilde tatmin olabiliriz. Yalnızlık ne kadar süblime edilirse de hakkı teslim edilemez belki; lakin çevreyle münasebetin, müşahede eyleminin ve en önemli meziyetlerimizden birisi olan konuşmanın da ayrı önemi vardır. Unutmayalım ki yüzyıllar geçmesine rağmen iptidai niteliklerimiz hâlâ yerli yerinde, bunlardan en önde geleni olan aidiyet doyurulması gereken en büyük ihtiyaçlardan birisi. Türdeşleriyle iletişim kurmaktan yoksun beşer hayattan kademe kademe kopar, işte o zaman yalnızlık marazi mahiyet alır, tefekkür yerinde sayar, dogmatik hâle gelir ve faydadan çok zarar getirir. Önümüze çıkan yeni mesele: Doğru kişilerle münasebet kurma. Müşahe...